Ayça eve girdiğinde şöyle bir etrafı süzmüş, sonra direkt yukarı çıkan merdivenlere yönelmişti. O sırada yemek yemekte olan ev halkına "Merhaba arkadaşlar, afiyet olsun." deyip yanıt bile beklemeden yukarı çıktı. Bora ona odasını gösterdi. Ayça Bora'ya sarılıp teşekkür ettikten sonra içeri girdi ve kapıyı kapattı. Bora'yı içeri davet etmedi. Yalnız kalmak istiyordu. Z adını verdiği günlüğünü açtı, bugüne dair notlar alırken uyuyakaldı.
Ertesi gün öğlene doğru Bora Ayça'nın kapısını hafifçe tıklattı. Uyanık olup olmadığını bilmiyordu. Bu yüzden içeriden ses gelmeyince fazla ısrar etmedi. Bir saat sonra Ayça hala gözükmeyince şansını bir daha denedi. Yine içeriden ses gelmedi. Kapısı da kilitliydi. Dışarı çıkmış olabileceğini düşünüp ev arkadaşlarına sordu. Kimse onu görmemişti.
Olumsuz düşünmek istemiyordu. Normalde insanlar bu saate kadar uyumazdı ama Ayça çok yorucu günler geçirmişti, ağır ilaçlar kullanmıştı. Çocukluğundan beri uçağa binmeyi sevmediği için İstanbul'dan İzmir'e 9 saat boyunca otobüsle gelmişti. Belki o kadar yorulmuştu ki hala uyuyordu.
Bora bu düşüncelerle içini rahatlatmaya çalışarak dışarı çıktı. Akşama Ayça için bir tanışma partisi vermeyi planlıyordu. Onun için alışveriş yaptı. Bolca alkol ve yemeklik malzeme aldı. Eve gelince tekrar Ayça'yı sordu; hala ses yoktu. Mutfağa girdi ve yemek yapmaya başladı. Birkaç meze hazırladıktan sonra yavaş yavaş yükselen endişesi dayanılmaz hale geldi. Hava kararmıştı fakat Ayça'dan hala ses yoktu. Bu saatte de uyuyor olamazdı. Önlüğü çıkarıp tezgaha fırlattı ve yıldırım hızıyla yukarı kata çıktı. Bu kez de içeriden ses gelmezse kapıyı kırmakta kararlıydı.
Bolca alkol almasa olabilirdi :) Terimleri, nasıl desem, daha güzel adlandırarak seç bence.. yani arkadaş ağzı değil de, bol miktarda içecek de aldı..deseydin daha iyi olabilirdi ve göze batmazdı.
YanıtlaSilHarikasın! Hemen bakayım. =)
YanıtlaSil