4 Ağustos 2011 Perşembe

Tebdil-i Mekanda Tuhaflık Vardır VI

-Kulede olduğumu söylemeden önce bir şey daha dedim, hatırlıyor musun?
-Ne?
-Evi dinliyordum, dedim. Sen benim söz sanatı falan yaptığımı ya da delirdiğimi düşündün herhalde.
-Nasıl yani.
-Son derece aklı başında ve net olarak söyleyebilirim ki bu evde benimle iletişim kuran bir şey var.
-Ayça, anlayabileceğim şekilde konuş lütfen.
-Tamam şöyle anlatayım: Öğlene doğru uyandım ve gözüm tavan kapısına takıldı. O kapının kulelerden birine açıldığını biliyordum. Neden bir kule kocaman bir zincire bağlı üç ayrı kilitle korunur ki? Orada ne gizli diye kafaya taktım. Sen daha önce hiç merak etmedin mi?
-Ettim tabi ki. Eve ilk yerleştiğimizde biz de önce kulelere saldırdık. Ama anahtarı hiçbir yerde bulamadık. O kadar merak ediyorduk ki emlakçıyı aradık. Adam bize anahtarın kendisinde de olmadığını, kulelerde ne olduğunu bilmediğini söyledi. Bu konu onu ürkütüyor gibiydi. "O kuleler ev sahibeniz için kutsaldır, lütfen onu üzecek bir şey yapmayın" gibi garip bir şey dediğini hatırlıyorum... Ya Ayça, bir kere en başta neden kule? Hangi normal insan evine kule yaptırır?
-Bilemiyorum. Oraya nasıl girdiğimi hala merak ediyor musun?
-Evet, tabi ki.
-Kafayı tavan kapısına takmış öylece yatarken bir anda rüyadaymışım gibi böyle yankılı yankılı bir ses duydum. Hani filmlerde aydınlanma anları olur ya, onun gibi bir ses. Bir kadın sesiydi. Onu daha önce de duyduğuma yemin ederim. Hatta sanki ömrüm boyunca benimleydi ama bu kez benimle duyabileceğim kadar yüksek sesle konuştu. Bana anahtarların yerini söyledi. Kalkıp söylediği yere baktığımda üç tane bakır anahtar buldum.
-Ne yani kulenin anahtarları iki yüz yıldır bu evin içinde miydi?
-Pek sayılmaz. Yani evin içinde değildi. Aslında onlara ulaşmak için biraz cambazlık yapmam gerekti.

Bora'nın merakı gitgide artıyordu. Yeşil gözlerini kocaman açmış Ayça'nın ağzından çıkacak kelimeleri bekliyordu.

-Sesin söylediğine göre evin duvarında, odamın penceresinin tam üzerinde bir kuş yuvası varmış. Sabah sabah pencere pervazına tırmandım ve el yordamıyla kuş yuvasını aradım. Bu arada düşeceğim diye ödüm koptu. Yuvayı buldum ve ta daaa! anahtarlar onun içindeydi.

-İnanamıyorum Ayça! İşlere bak! İnanmıyorum ya!
-O halde canım benim, inanılmayacak ne çok şey yaşadığımızı unutmuşsun.
-Düşünsene ikiyüz yıldır ayak basılmamış bir yere ilk kez sen girdin. Mesela ev seni seçti diyebiliriz.
-Öyle olduğunu söyleyemeyeceğim.
-Nasıl yani?
-Oraya ikiyüz yıl sonra ilk giren kişi ne yazık ki ben değilim. İçinizden biri oraya benden önce girmiş. Hatta bunu pek çok kereler yapmış. Gel ve kendi gözlerinle gör.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder