11 Ağustos 2011 Perşembe

Kulenin Hanımı X

Bugün

Ayça'nın odasında duran açılmamış kolileri açıyorlardı. Ayça kişisel eşyalarını dolaplara yerleştirirken Bora da üçüne ait olan günlükleri, kitapları, albümleri, tabloları ve incik boncuğu ayırıyordu. Bazen rastgele bir günlük sayfası açıp bir şeyler okuyordu. Ayça, Bora ve Deniz birbirlerine o kadar yakındılar ki günlükleri için bile aynı defteri kullanırlardı. Tüm bu koliler yıllardır beraber yazdıkları onlarca anı ile doluydu.

-Bak bu en az 18 yıllık.

-Oku bakayım herhangi bir yerinden. Ben hatırlarım şimdi onu.

-Yunuslardan biri hastalandı. Biri onu zıpkınla vurmuş. Deniz süper güçlerini kullanarak onu iyileştirecek. Bunun gece ay batarken yapılması gerekiyormuş. Bu yüzden gece yarısı tekneye kaçacağız. Fenerlerimizi, mumları ve battaniyelerimizi hazırladık. Ev halkının uyumasını bekliyoruz.

Ayça kahkahayı bastı.

-Film gibiydik Bora ya. Çocuklar yunusları sadece su parklarında görebilirken biz bahçede besliyorduk.

-Bak başka bir şey buldum. Bu daha yeni:

"Okulda hiç sevilmiyoruz. Bizden ödleri kopuyor. Geçenlerde bir grup 11. sınıfı bizim hakkımızda ileri geri konuşurken yakaladık. Neymiş kedi kesiyormuşuz. Kan içiyormuşuz. Yok artık! Gotik bile giyinmiyoruz. Nereden çıkarıyorlar bunları? Neyse daldık aralarına. En çok öten çocuğun gözlerinin içine baktım. 'Bak seeen, kedi kestiğimizi söyleyen arkadaş bundan tam 7 yıl önce bir kedinin ayağına taş bağlayıp suya atmış. O kedilere işkence yaparken biz sokak kedilerini eve alıp besliyorduk.' dedim. 'Ben öyle bir şey yapmadım' demeye kalktı. 'O halde bunu yaparken yanında bulunan arkadaşları Ayhan ve Tamer'e soralım yapmış mı yapmamış mı?' çocuğun yüzü bembeyaz oldu. Bana cadı diye bağırdı. 'Bir daha sakın arkamızdan konuşma. Yoksa seni bir kediye çeviririm.' diye kapattım konuyu. Üç katım büyüklüğünde olmasına rağmen çocuğun benden ödünün koptuğuna yemin edebilirim. Yüz ifadesinden anladığım kadarıyla bir an için bunu gerçekten yapabileceğim ihtimalini göz önüne getirdi. Deniz'le Bora arkamda kıs kıs gülüyorlardı. Deniz 'Rahat bırak çocuğu!' diye seslendi. Kahkahalar atarak oradan uzaklaştık.

-Yaptığım işe bak. Gerçekten de cadıymışım.

-Kolay kolay sinirlenmezdin ama bir kez tepen attı mı Deniz'den beter oluyordun. Bir keresinde Deniz'in bile senden korktuğunu hatırlıyorum.

-Saçmalama. Ne zaman?

-Babanı Sevilay'la tanıştırdığı zaman.

-Niyetinin ne olduğunu anlayamamıştım. Hala daha anlamıyorum. Babamın orospu çocuğunun teki olduğunu biliyordu. Annesini boşayıp Sevilay'ı alacağını biliyordu. Ama benim bildiğim tek aile Deniz ve Sevgi Anne'ydi. Ya onlar giderse, ailesiz kalırsam diye çok korkmuştum. Bir an Deniz'in artık beni istemediğini, Sevgi Anne'yle çekip gitmek istediğini düşündüğüm için delirdim. Neyse ki korkularım boşa çıktı. Babam gidip Sevilay'la evlenirken bana kendisiyle gelip gelmeyeceğimi bile sormadı. Ben onunla gitmek istemiyordum ama o da beni istemiyordu zaten. Ben de Sevgi Anne'nin evinde kalmaya devam ettim.

-Belki de Deniz babanı birlikte yaşadığınız evden tamamen çıkarmak için böyle bir şey yapmıştı. Onun nasıl düşündüğünü nereden bileceğiz. Ama her nasıl düşündüyse hepimizin iyiliğini düşündüğüne eminim.

-Ben de öyle.

Bora bir fotografa bakarak dalıp gitti. Ayça'nın "O ne Bora?" diye seslendiğini bile duymadı. Ayça, Bora'nın neye baktığını merak etmişti. Yapmakta olduğu işi bırakıp Bora'nın yanına gidip oturdu. Omzunun üstünden fotografa baktı. 7-8 yaşlarındaki halleriydi. Bahçedeki salıncakta üçü birden uyuyakalmıştı. Kedi yavruları tepelerinde geziniyordu. Fotografı Sevgi Anne çekmişti.

-Ne güzeldik Ayça. Son bir yılda Biz'i o kadar özledim ki. Deniz'in gidişini, senin komada oluşunu kabullenemedim bir türlü. Biliyorsun Deniz'in bedenini asla bulamadılar. Bir gün bir yerlerden çıkıp geleceğini, senin de o gün iyileşeceğini hayal ettim hep. Ama olmadı. Her gün hastaneye seni ziyarete geldim. Seni o halde görmek o kadar acı vericiydi ki. Gözlerin sonuna kadar açık, fakat hiçbir şey görmüyorsun. Gecelerce seninle konuştum ama orada değildin. Doktorlar teşhis koyamıyorlardı. Bu durumun ömür boyu sürebileceğini söylüyorlardı. Yavaş yavaş delirmeye başlamıştım. Sonunda Sevilay'ın sözünü dinleyip buraya kaçtım. Sana her gün o baktı biliyorsun değil mi?

Ayça başını salladı.

-Her gün beni arayıp durumunu anlattı. Ben dahil herkes senden umudu kesmişti ama o hep senin iyileşeceğine inandı. Ben çoktan senin yasını tutmaya başlamıştım. Ama o hiç vaz geçmedi. İyileştiğini söylediği gün inanamadım. İlk uçağa atlayıp yanına geldim.

-Gözlerimi açtığımda önce Deniz'le seni sordum. Deniz'in gittiğini biliyordum, gözlerimle görmüştüm ama hala bir umudum vardı. Bilirsin insanları şaşırtmaya bayılır. Yeniden yaşama döner, bir yerden çıkıp gelir diye düşünüyordum ama onun öldüğünü söylediler. Kalbime bıçak saplanmış gibi oldum. Bir yıllık komanın ardından hissettiğim ilk şey bu acıydı. Sonra senin yolda olduğunu, geleceğini söylediler. O zaman içim rahatladı. En azından sen iyiydin.

-Ayça, sen hastanedeyken tam olarak ne oldu? Yani gözlerin açıktı ama bilincin yerinde değildi? O zamana dair herhengi bir şey hatırlıyor musun?

-Hatırlamıyorum Bora. Ben o sırada orada değildim?

-Peki neredeydin? Bence bunu öğrenmeliyiz. Bu şey neden oldu, bir daha olur mu, bunları bilmeliyiz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder