2 Ağustos 2011 Salı

Girizgah III

"Bana evden söz etsene. Huzurlu bir yer mi?"

Bora bir süre düşündü. O korkunç olaydan ve Ayça'nın hastaneye yatmasından sonra bir süre yalnız kalarak huzur aramıştı. Ancak böyle bir durumda huzurun kendini delirtmek ile eş anlamlı olduğunu anlaması kısa sürmüştü. Böylece tek başına kiraladığı daireden ayrılıp daha kalabalık bir eve taşınmıştı. Bir felaketin ardından gelen yalnızlık, insana atlatmaya çalıştığı üzüntüleri tekrar tekrar düşünmek için bol bol zaman yaratır; oysa Bora ayakta kalmak için kaçmalıydı. İnsanların arasına karışıp unutmalıydı.

"Eski bir ev..." diye söze başladı. "1800'lerde bir İngiliz tarafından yapılmış. Fakat içinde çok az yaşanmış ve terk edilmiş. Derken ev sahibimiz olan hanım bu evin peşine düşmüş. Uzun bir süre evin varislerini aramış. En sonunda İngiltere'de bir aile bulmuş. Evi onlardan satın almış, restore ettirmiş. Fakat elde etmek için bu kadar uğraştığı bu evde o da pek fazla yaşamamış. Şu anda nerede olduğunu bilmiyoruz. Bizimle temsilcisi olan emlakçı muhatap oluyor. Sen evin o kadar peşinden koş, İngiltere'lere git, sahiplerini bul, paralar dök, restore ettir, sonra odalarını öğrencilere kirala. Böyle garip gurip hikayeleri var evin."

"Odaları mı? Kaç kişi kalıyor evde?"

"Sekiz. Seninle birlikte dokuz olacağız."

"Yapma Allah aşkına! Yağmurdan kaçarken doluya mı tutuldum desem güvendiğim dağlara karlar yağdı mı desem bilemedim."

Bora sinirli bir kahkaha patlattı: "Doluya tutulduğun bir gerçek yavrum. Baksana nasıl da yağıyor Allah'ın cezası."

Bora, camları döven dolu tanelerinin gürültüsünden Ayça'nın somurtarak verdiği yanıtı anlamadıysa da devam etti. "Ama burada güvenebileceğin bir tepe var aşkımın tomurcuğu. Ve o tepe karsız iklimleri sever."

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder