4 Ağustos 2011 Perşembe

Tebdil-i Mekanda Tuhaflık Vardır V

O berbat sabahı ve takip eden geceyi Fethiye'de polis merkezinde geçirmişti. Sonra sabaha karşı o korkunç haberi aldı.

Ya Ayça yine...

Birden kapının arkasından Ayça'nın sesi duyuldu.
-Sakin ol, buradayım. Geldim.
-Bu kadar saattir ne yapıyorsun sen?
-Evin hikayesini dinliyordum. Anlatacak öyle çok şey var ki.

Bora'nın yüzü kıpkırmızıydı. Neredeyse ağlayacak gibiydi. Ayça'nın sağlıklı, pırıl pırıl ve o günden sonra ilk kez içtenlikle gülümseyen yüzünü görmüyor, bir yıl önce sedyeyle yanından geçerken gördüğü kireç beyazı yüzü ve ardına kadar açık gözlerinin anısı ile boğuşuyordu. Kızın yüzüne daha fazla bakamadı. Gözlerini sımsıkı yumdu. Gözyaşları yanağından aşağı süzüldü.

Ayça "Bora!" diye ciyakladı. Yanına gidip ona sarıldı. Islak yanaklarını öptü. -Sandığın gibi değil hayatım.

Bora'nın sesi titriyordu:
-Ben bütün gün seni bekledim. Sana seslendim. Neredeyse kapıyı kıracaktım. Neden kapıyı açmadın Ayça?
-Çünkü seni duymama imkan yoktu. Çünkü kuledeydim.
-Ben...yine beni terk edip gittiğini düşündüm. Gitmiş olmandan çok korktum.
Ayça Bora'nın yüzünü omzuna yasladı, onun gür, kıvırcık saçlarının arasına parmaklarını geçirdi ve kulağına fısıldadı:

-Ben buradayım hayatım. Buraya senin yanında yaşamaya geldim. Senden uzakta yeniden çıldırıp ölmemek için geldim. Bundan sonra bir yere gidilecekse beraber gideceğiz, anlıyor musun?"

Bora aniden doğruldu. Şişmiş gözlerinin üzerindeki düz birer çizgi olan kaşlarını merakla havaya kaldırdı:

-Sen az önce kuledeydim mi dedin? Oranın anahtarı ev sahibinden başka kimsede yok ve biz kendisinin nerede olduğunu bile bilmiyoruz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder