8 Ağustos 2011 Pazartesi

Kulenin Hanımı V

"Bu sözler..." diye mırıldandı farkında olmadan. "Kimsin sen? Onunla ne ilgin var?" Bir yandan Meryem'in gözlerinin içinde sorularının cevabını arıyordu.

Meryem'in ciddi yüzü birden şefkatli bir ifadeye büründü: "Sana bilmen gereken her şeyi anlatacağım. Ama önce olmuş olanlarla yüzleşmen ve onları kabullenmen gerek. Bunu kendi iyiliğin için yapman gerekiyor."

Ayça bunu nasıl yapabileceğini bilemiyordu. Hayatındaki en özel insanı garip bir şekilde kaybetmişti. Üstelik bunu bir yıl sonra öğrenebildi çünkü o sırada kendini de kaybetmişti. Aylarca bir hastane odasında nedeni belirsiz bir komada yaşam mücadelesi verdikten sonra bir gün öyle aniden uyanarak korktuğu şeyin başına geldiğini, Deniz'in artık olmayacağını öğrenmek kolay hazmedilebileceği şeyler değildi. Neresinden tutup yüzleşmeye başlayacağını bilmediği bir konuydu.

Ama öğrenmek istiyordu. Deniz'e ne olmuştu, kendisine ne olmuştu, şimdi ne yapmaları gerekiyordu? Durup düşününce, Bora ile birlikte bu eve yönlendirilmeleri tesadüf olamazdı. Meryem'in varlığı tesadüf olamazdı. Deniz artık yoktu; fakat varken her ne planlamışsa tıkır tıkır işliyordu. Yaşının ötesinde bilge görünen bu garip Meryem kişisi, belki tüm sorularına cevap verebilirdi.

Meryem yavaşça kalktı ve çıkmak üzere kapıya yöneldi. "Dur bir dakika!" diye seslendi Ayça. Meryem dönüp baktı. "Kuleye giren sendin öyle değil mi?" diye sordu. Meryem gülümsedi: "Evet" diye yanıtladı, "...ve senin izninle ya da izinsiz, girmeye devam edeceğim."

Ayça'nın merakı gitgide artıyordu:

-Ne demek izinsiz de girmeye devam edeceğim?
-Çünkü bunu yapmak zorundayım.
-O yazılar ve semboller ne için? Niyetin nedir?
-Öğreneceksin. Şimdilik sadece şunu bil, ben dostum ve sana yardım etmem için karşılaştırıldık. Şimdi uyu. Bu gece huzurlu bir rüya göreceksin ve korkuların yok olacak. Yarın tekrar konuşuruz.






Hiç yorum yok:

Yorum Gönder