8 Ağustos 2011 Pazartesi

Kulenin Hanımı VI

Meryem, Ayça'nın odasından çıkar çıkmaz karşısında Bora'nın çatık kaşlarını buldu. Bora içi dışı bir insanlardandı. Yüz ifadesi, duygularını kolayca ele veriyordu. Meryem'in Ayça ile konuşması onu çıldırtmıştı. Bu, yüzünden açıkça okunuyordu. Fakat Meryem'in bu saatte onunla uğraşmaya hiç niyeti yoktu. Gözlerini devirdi, Bora'nın yanından sıyrılıp tek kelime etmeden odasına yöneldi. Bora da peşinden geldi ve davet beklemeden, izin istemeden Meryem'in odasına daldı.

Meryem kapının karşısındaki pencerenin önünde duran koltuğa yerleşti. Bacak bacak üstüne attı. Br sigara yaktı ve Bora'nın yüzüne dik dik bakarak "Ne istiyorsun?" diye sordu. Bora, "Asıl sen ondan ne istiyorsun?" diye tısladı. "Onun merakını gideriyorum" dedi Meryem karşılık olarak, "Senin aylardır yadsıdığın şeyleri o bir günde gördü ve anladı. Bu yüzden artık seninle değil onunla iletişim kuruyorum."

Bora iyice dellenmişti, sesini yükseltti: "Ayça'yı deli saçmalarınla doldurmanı istemiyorum. O benim için çok önemli. Kesinlikle üzülmesini istemiyorum. Anlattıkların onu tedirgin eder, üzerse sana zarar veririm. Eğer böyle bir şey olsun istemiyorsan onunla uğraşmayı bırak."

Meryem de sinirleniyordu: "Bora, sabrımı zorluyorsun" diye başladı usulca ve sesi gitgide sertleşti: "Olanlara dair korkularını bir türlü yenemediğin için olacakları da kaldıramayacaksın. Tıpkı buraya ilk taşındığımızda Ayça'nın iyi olacağını ve yanına geleceğini söylediğim gibi şimdi de eğer böyle devam edersen kaçınmaya çalıştığın her şeyin bir bir başına geleceğini söylüyorum. Bu kez olayların içinde mi olmak istersin yoksa herkes görevini yerine getirirken sen bir kenarda oturup izleyecek misin? Eğer gerçekleri görmek istiyorsan korkularından kurtulmalı ve Deniz'e olanlar ile yüzleşmelisin. Son olarak, beğensen de beğenmesen de ben de bu olayların içindeyim. Senin bilmediğin zamanlardan beri de öyleydim."

Bora büyülenmiş gibiydi. Kaskatı kesilmiş Meryem'i dinliyordu. Gördüğü ilk andan beri bu kadından hoşlanmıyordu. Onu çok tuhaf buluyordu. Anlattığı her şeyi ya küçümsüyor, ya da alaycı gözlerle dinleyip konuyu değiştiriyordu. Meryem'i kendini medyum sanan bir deli gibi görmek Bora'nın işine geliyordu. Ne var ki içten içe Meryem'in doğruyu söylüyor olmasından da korkuyordu. Eğer öyleyse, yakın zamanda Deniz'in ölümü ile durulan "güçler" yeniden harekete geçecek ve tüm hayatları bir kez daha alt üst olacaktı. Tüm bunların sonunda ya Ayça'da Deniz gibi göz göre göre ölüme giderse! Bora'nın en çok korktuğu ihtimaldi bu. Bora ruhunun derinliklerinde bir yerlerde bu süreci başlatacak olan kişinin Meryem olduğunu biliyordu. Bu yüzden ondan nefret ediyordu. Meryem konuşmaya devam etti, sesindeki kızgınlık tınısı yerini şefkate bırakmıştı:

"Kalbini okuyorum. Öyle güçlüsün ki... Bu yüzden içinde hiç korku olmamalı. En ufak bir korkun olsa, tüm evren onu gerçekleştirmek için seferber olur. Çünkü evrendeki her şey senin iradene boyun eğer. Bu yüzden Ayça'yı kaybetmeye dair korkunu kalbinden tamamen söküp atmalısın. Onun yerine kalbine şu sözleri koymalısın: 'Onunla beraber geldim, onunla beraber giderim.'

Kısa bir süre içinde işler yeniden karışacak. Bundan beni sorumlu tutma. Ben olsam da olmasam da olacaklar olacak. Bu kaçınılmazdır. Siz buraya bir görev için geldiniz. Deniz'in görevi bitti. Taşıdığı bilgiyi gereken yerlere ulaştırdı ve Işık oldu. Ben ise sadece size kendi görevinizi için rehberlik etmek üzere buradayım. Ama siz hazır olmadan bu süreç başlamayacak."

Bora üzerindeki büyünün yavaşça çözüldüğünü hissetti. Sanki Meryem onu,kendisini dinlemeye zorlamak için sıkıştırmıştı, şimdi de konuşabilsin diye gevşetiyordu.

"Peki ya işbirliği yapmazsak? Görev falan istemiyorsak? Sadece evrendeki tüm güçlerin bizi rahat bırakmasını istiyorsak?"

"Kesin olarak şu olur diye bir şey diyemem ama içime doğan o ki büyük ihtimalle ölürsünüz ve başka kişiler olarak yeniden doğarsınız. Büyük ihtimalle benzer şeyleri tekrar yaşarsınız. Ta ki bu yaşamda gerçekleştirmeyi söz verdiğiniz şeyi yerine getirene dek bu böyle gider. Kimse sözünü yerine getirmeden Işık olamaz."

Bir yanı hala öfkeyle inkar etse de Bora büyük ölçüde Meryem'e teslim olduğunu hissediyordu:

"Peki ne yapmam gerekiyor? Anlayabileceğim bir dille anlat."

"Şimdi uyu. Rehber bir rüya göreceksin ve öfken şifa bulacak. Ayça için endişelenmeyi bırak. O senin yanında güvende ve huzurlu. Ayrıca senin gibi rehbersiz değil. Sen de korkularını bıraktığın anda rehberlerini duyacaksın. O zamana kadar tekrar konuşmayacağız. İyi geceler."

Bora Meryem'in gözlerinin içine ilk kez anlamak için baktı; şefkatten başka bir şey göremedi. Bakışları ve sözleri yalan ve art niyetten çok uzaktı.

"Son bir şey daha var" diye devam etti Meryem, "Deniz'den bahsetmekten lütfen kaçınmayın. Artık Deniz'in gidişi ile yüzleşin ve konuyu kapatın. O konu aranızda kocaman, kalın bir duvar gibi. Hem birbirinizle hem de çevrenizle gerçekten iletişim kurmanızı engelliyor."

"Teşekkür ederim" Bora ağzından çıkan sözcüklere kendisi bile inanamadı. Meryem konuşurken, üzerinden aylardır taşıdığı büyük bir yük kalkmıştı ve bunun için şükran duyuyordu. "Bundan sonra seni dinlemeye çalışacağım. Tek bir isteğim var. Lütfen Ayça ile benden gizli hiçbir şey yapma. İyi geceler."

Meryem Bora'ya gülümsedi ve "Anlaştık" anlamında başını salladı. Bora odasına döndüğünde şaşırtıcı derecede hafifti. Sanki içinde düğüm olmuş bir şeyler bu konuşmanın sonucunda çözülmüştü. Daha rahat nefes alıyor, daha rahat yutkunuyordu. "Ne olacaksa olsun." dedi içinden ve huzurlu bir uykuya daldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder