2 Ağustos 2011 Salı

Girizgah II

Ayça, dişlerini gıcırdatıyor olduğunu, Bora'nın sesiyle an'a döndüğünde fark etti. "Evi çok beğeneceksin. Eşyaları elimizden geldiğince yerleştirdik. Büyük olanları tabi... özel eşyalarına dokunmadık. Ayrıntılarla sen ilgilenirsin artık."

Ayça saatlerdir ilk kez gülümsedi. Bora'nın boynuna sarılıp yanağından öpme istemiyle bir hamle yaptı ancak emniyet kemeri kilitlendiği için sadece elini ellerinin arasına alabildi. Hayattaki en yakın dostu, ne olursa olsun yanında olacağını bildiği tek kişiydi o. "Sağol hayatım, çok sağol." dedi kısılmış sesiyle.

Yağmur öyle güçlü yağıyordu ki araba saatte ancak 30 km hızla ilerleyebiliyordu. Bora, Ayça'nın elini bırakıp upuzun, nemli, kumral saçlarına dokundu: "Bir an önce eve varıp sana kuru bir şeyler giydirelim. Saçlarını da kurut, sinüzitin azmasın." Ayça yüzüne kırık bir gülümseme yerleştirmeye çalışıp başını yine pencereden yana çevirdi.

Camı kaplayan kalın yağmur tabakasının ardından okuduğu üniversiteyi hayal meyal görüyordu. Dokuz Eylül Üniversitesi, Kaynaklar Kampüsü binalarıydı bunlar. Burası üç yıl önce mezun olup gittiği, şimdi ise geri dönmek istediği yerdi. Bir zamanlar burada mutlu olmuştu. Şimdi geri dönse o mutluluğu tekrar yakalar mıydı? Her şey eskisi gibi olur muydu? Bora olanları atlatmış görünüyordu. Hatta mutlu olduğu bile söylenebilirdi. Demek kendisi için de hala bir umut vardı.

2 yorum:

  1. İşte bu son paragrafı çok sevdim.. Bende de oradan ayrılmanın burukluğu var hâlâ.. :(

    YanıtlaSil