10 Eylül 2011 Cumartesi

İkiz Alev

Meryem odadan çıkarken Bora arkasından "Nasıl yani?" diye bağırdı. Fakat bu retorik sorusuna herhangi bir cevap alamadı. O sırada konunun çok dışındaymış, söylenenleri anlamamış gibi parmağındaki ojelere bakmakta olan Ayça'dan yana dönemedi bile. Neden sonra üzerlerindeki sözde baskıdan kurtulmuşlar gibi hissettikleri bir anda Ayça'ya: "Ben bu kızın söylediklerinin yarısını anlamadım" dedi utanıp sıkılarak.
Ayça konunun ikiz alev'e gelmesinden korktuğu için azcık gergin bir sesle "Nesini anlamadın?" diye sordu. "Tekamül mesela. Ne demek o?" Ayça derin bir nefes aldı. Konuyu ikisinin de konuşmaya hazır olmadığı yerlerden uzak tuttuğu için Bora'ya minnet duydu.

- Tekamül sanırım evrim gibi bir şey demek.
- Yani Deniz insan ruhunun olgunlaşarak gelebileceği son noktaya gelmiş ve ötesine geçmiş öyle mi?
- Evet, sanırım Meryem öyle bir şeyi kast etti.
- O son noktayı geçtiğinde ışık oluyorsun öyle mi?
- Meryem'in dediklerine bakarsak öyle.
- Ve yine Meryem'in dediklerine bakarsak ışık olmak Yaradan ile birleşmek demek, yanılıyor muyum?
- Tam olarak bunu mu demek istedi bilemiyorum. Ama tüm konuşmadan şunu anladım, Deniz bizi terk etmedi. Kendi isteği dışında bir yere gitmedi. Şu an harika bir yerde ve gerekirse oradan geri dönebilir. Fakat böyle bir beklenti içine girmek yerine biz kendi işimize bakmalıyız.
- Güzel. Ben de öyle anlamıştım.

Kısa süren sessizlikten sonra birbirlerinin yüzüne bakmayı başarabildiler. Konunun hassasiyeti ikisinin de pembeleşmiş yanaklarından okunabiliyordu. Bunca zaman boyunca aralarında, yıllardır söze dökülmemiş duygulardan oluşmuş kalın bir duvar vardı. Şimdi birinin bu duvarı yıkması ve diğer tarafa geçmesi ihtimali ikisinin de garibine gidiyordu.

Beden dilleri, ikisinin de bu akşam bu konuyu daha fazla zorlamak istemediklerini belli ediyordu. Bir süre havadan sudan konuşuyormuş gibi yaptıktan sonra Bora odasına gitti ve hayatının so 20 yılını gözden geçirdi. Ayça da o gece yatağında tavanı izlerken aynısını yaptı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder